Bir yerden başka bir yere taşındığınızda, geride bir şeyler bırakmış olabilirsiniz; belki bir ilişki, ev, güvenlik hissi ya da aidiyet duygusu. Bu durumda, eski yerlerin kokuları, sesleri, görüntüleri ve hisleri zihninizde sürekli olarak yeniden canlanabilir ve bu da bazen kaygı ve stres yaratabilir.
Bilişsel hareketsizlik, geçmişte yaşanan veya ziyaret edilen bir yerdeki olayları yeniden yaşama çabasıdır. Bu, bazen farkında olmadan, bazen de bilinçli bir şekilde gerçekleşir. İnsanlar, savaş, ailevi ya da iş sebepleri gibi kontrol edemedikleri koşullar nedeniyle bulunduğu yerden ayrıldıklarında, bedenleri yeni bir dünyaya taşınırken, zihinleri geride kalabilir ve eski yerde sıkışıp kalabilir. Bu durumda, kişiler “bilişsel olarak hareketsizleşmiş” kabul edilebilir. Bu süreçte, eski yerlerine dönmeyi ya da kaybettikleri şeyleri geri kazanmayı umarak yeniden oraya gitmek için bir çaba gösterebilirler.
Hafızamız yalnızca geçmişi değil, çevremizdeki şeylere dair temel bilgileri de hatırlamamızı sağlar. Özellikle epizodik hafıza, yaşadığımız olayları ya da geçmişte olabilecek ancak olmayan olayları hatırlamamıza yardımcı olur. Araştırmalar, hafızanın yeniden yapılandırılması sürecinin aslında bir hayal gücü olduğunu gösteriyor. Yani, geçmişi sıklıkla olduğu gibi değil, mevcut inançlarımız ve duygusal durumumuzla şekillendirerek hatırlıyoruz. Bu, geçmişi olduğundan daha iyi veya farklı bir şekilde hatırlamamıza yol açabilir.
Sıkışmış Zihin
Bilişsel hareketsizlik, özellikle göç eden insanlar için yaygın bir durum olabilir. Türkiye’ye sığınan Suriyeli öğrencilerden biri şöyle demiştir: “Ben hala Suriye’deyim. Ruhum orada. Ölen kuzenlerimin anıları hep bende. Bu, buraya alışmamı etkiliyor. O günler asla geri gelmeyecek.” Bir başka öğrenci ise şunları söylemiştir: “Anavatanımı, milletimi, akrabalarımı, Suriye’deki her şeyi bıraktım. Fiziksel olarak buradayım ama ruhsal olarak oradayım.” Her iki öğrenci de bilişsel hareketsizlikten muzdarip.
Bu durum, eski evini terk eden bazı kişilerin, eski yerlerini ziyaret etmeyi sürekli olarak arzulamalarıyla devam edebilir. Ancak bilişsel hareketsizlik devam ettiği için, eski evlerini ziyaret ettiklerinde bile, hemen yeni yerlerine dönme isteği duyabilirler. Bu durumu “evsiz bir zihin” olarak tanımlayabiliriz; hiçbir yerin gerçek anlamda ev olmadığı bir durum. Çünkü bir yerin ve onun sunduğu güvenin, kimliğimizle derin bir ilişkisi vardır. Kim olduğumuz, nerede yaşadığımız ya da gitmek istediğimiz yerlerden büyük ölçüde etkilenir.
Bilişsel hareketsizlik, yeni bir yere entegre olma ve yeni arkadaşlar edinme zorlukları yaratabilir. Bu da kişiyi geçmişin gölgesine daha çok hapseder ve ilerlemeyi engeller. Sürekli geçmişte takılı kalmak, geleceğe dair düşünmeyi zorlaştırabilir. Bu da ruh halimizi olumsuz etkileyebilir, çünkü sağlıklı bir zihinsel denge için geçmiş, şimdi ve geleceğe odaklanmamız gerekir.
Ne Yapılabilir?
Araştırmalarımda, bilişsel hareketsizliğin üç aşamasını tespit ettim. İlk aşama, kişinin geçmişiyle bağının oluşturduğu stres ve kaygının farkına varılmasıdır. Bu aşamada, göçmenler belirsizlik yaşar, bu da yerleşme, yeni beceriler edinme ve yeni insanlarla tanışma gibi süreçlerde zorluklar yaratır.
İkinci aşama, kaybolan ya da terk edilen şeyleri geri kazanmak için yapılan bilinçli çabaları içerir. Bu aşama, ilk aşamadan daha fazla gerginlik yaratabilir. Kişi, eski topraklara seyahat edebilir, kaybolan yer hakkında okumalar yapabilir ya da anılarını yeniden inşa etmeye çalışabilir.
Son aşama, kayıpları hafifletmek ve yeni bir denge kurmak için bilinçli çabalar gösterilmesidir. Bu, kaybolan evi sembolize eden sanat eserleri yaratmak ya da göçmenlerin, geçmişleriyle bağlarını sürdürebilecekleri bir ortamda yeni evler kurmaları şeklinde olabilir. Bu, kaygıyı azaltmak ve duygusal dengeyi sağlamak için bir yol olabilir.
Şu an için, bilişsel hareketsizliğin kesin bir tedavisi yoktur. Ancak psikoloji, bu durumu anlamamıza yardımcı olabilecek bazı öneriler sunmaktadır. Örneğin, geçmişe, şimdiki zamana ve geleceğe odaklanmamızı sağlayacak bazı psikolojik yaklaşımlar vardır. Geçmişte takılıp kalmamak ve ana odaklanabilmek için her gün minnettar olduğumuz bir şeyi yazmak, geleceğe dair umutlarımızı canlandırmak için ise beş yıl sonra nasıl bir kişi olmayı hayal ettiğimizi düşünmek faydalı olabilir.