Mükemmeliyetçiliğin Travması: Utanç İlişkilerde Nasıl Güvensizliğe Yol Açar

by Barış Eriş

İnsanlar genellikle sadece daha iyi hissetmek için terapiye gitmez; çoğu zaman, duygularını bastırmayı öğrenmek için bu yola başvururlar. Mükemmeliyetçiler için olumsuzluk korkutucudur; istenmeyen duygularından kaçabileceklerine inanırlar ve bunun için her türlü yöntemi denerler.

Bunun bir yolu, kendilerini kanıtlama çabasıdır. Yeterli onay aldıktan sonra kimliklerine dair sağlam bir temel oluşturabileceklerini düşünürler. Ancak, her mükemmeliyetçi, başarılarını sürekli sorgulayan bir iç eleştirmenle yaşar. Bazıları romantik ilişkilerle kendilerini kanıtlarken, bazıları bunu iş hayatında yapar. Fakat mükemmellik arayışına kapıldıkça hem başarılarının hem de kimliklerinin ne kadar kırılgan olduğunu gözden kaçırırlar. Bu saplantı, sevdiklerini geride bırakmalarına yol açar.

Mükemmeliyetçilik, geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlerin etkilerini silmeye yönelik bir savunma mekanizması olabilir. Utancın genellikle travmanın bir sonucu olduğunu biliyoruz. Çocukluk deneyimleri, kimliğimizi, öz algımızı ve başkalarına güvenme becerimizi şekillendirir. Çocukken incitildiğimizde, yetişkin olarak bu acıyla başa çıkmak zorlaşabilir. Mükemmeliyetçiler ise genellikle kendilerini suçlarlar. “Ben yeterince iyi olmadığım için başarısız oldum” ya da “Yeterince güzel olmadığım için reddedildim” gibi düşüncelerle kendilerine yüklenirler. Bu da olayların karmaşık doğasını görmelerini engeller.

Siyah-beyaz düşünme eğilimleri, “Ya tamamen iyiyim ya da berbatım” gibi katı yargılara yol açar. Mükemmeliyetçi bireyler, kusurlarını düşündüklerinde çocukluk travmalarına geri dönerler. Çocukken sürekli eleştirilen biri, kendini yalnızca başkalarının değerlendirmeleri üzerinden tanımlar. “Bugün yeterince nazik miydim? Hata yaptım mı?” gibi sorularla kendi değerini sorgular. Mükemmeliyetçilik hem bilgiye hem de cehalete dayalı bir çelişkidir: Kişi, mükemmel olamayacağının farkındadır ama yine de bunu başarabileceğine inanır.

Yakınlık kurma konusunda da zorlanırlar. İlişkiler karmaşıklaştığında iç eleştirmen devreye girer ve kişiler duygusal bağlardan kaçar. Bu, başka bir mükemmellik arayışına yönelmek için bahaneler yaratır. Film Good Will Hunting’de Will, terapisti Sean ile potansiyel bir aşk ilgisi hakkında konuşurken, şöyle der:

“Neden? Böylece onun o kadar zeki olmadığını, sıkıcı olduğunu anlayabilirim, değil mi? Yani… bu kız şu anda mükemmel ve bunu mahvetmek istemiyorum.”

Sean’ın cevabı, filmin en dokunaklı anlarından biridir:

“Belki de şu anda mükemmelsin. Belki de bunu mahvetmek istemiyorsun. Bence bu süper bir felsefe, Will; bu şekilde hayatını gerçekten kimseyi tanımadan geçirebilirsin. Ama gerçek şu ki: Mükemmel değilsin, dostum. Ve merakını gidereyim, tanıştığın bu kız da mükemmel değil. Ama mesele şu: Birbiriniz için mükemmel olup olmadığınız. Yakınlık tam da bu. Şimdi dünyadaki her şeyi bilebilirsin, dostum, ama bunu öğrenmenin tek yolu bir şans vermek. Ve bunu yaşlı bir adamdan öğrenemezsin. Bilsem bile, sana söylemezdim.”

Bu konuşma, Will’in hayatında önemli bir dönüm noktası olur. Sean sayesinde, istismara uğramayı hak etmediğini anlar ve partnerinin onu sevme potansiyelini kabul eder.

Bir söz der ki: “Kendini sevmeden başkalarını sevemezsin.” Ancak, kendini sevilemez gören biri sevgiye izin veremez. Sevgiye açık olmak, kişinin hayatında gerçek dönüşümü sağlar.

Mükemmeliyetçiler, kendini sevmekten çok, belirsizliği kabul etmeyi öğrenmelidir. Sevgi, çabayla sürdürülebilen bir şeydir. Günün sonunda, kim olduğumuz değil, ne yaptığımız ve birbirimizle nasıl bağ kurduğumuz önemlidir.

You may also like

Leave a Comment

Are you sure want to unlock this post?
Unlock left : 0
Are you sure want to cancel subscription?
-
00:00
00:00
Update Required Flash plugin
-
00:00
00:00